Asliye Ceza Mahkemesi ve Görevi

by

in

Asliye Ceza Mahkemesi ve Görevi

Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz. Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. Madde 4 – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halk oylamasına sunulması halinde 1 inci maddesi ayrı, 2 ve 3 üncü maddeleri birlikte ayrı oylanır. A) Hâkimler ve Savcılar Kurulunca adli veya idari yargıda hâkim veya savcı olarak atanabilirler. Bu madde hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar uygulanır. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Anayasa Mahkemesinin mevcut yedek üyeleri asıl üye sıfatını kazanır. GEÇİCİ MADDE 11- Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte Anayasa Mahkemesi asıl ve yedek üyesi olanların kadroları ile görevleri devam eder.

Dersin amacı; toplumsal olgu ve olaylar hakkında öğrencilere bilimsel bir anlayış kazandırarak onlara yaygın görüş ve uygulamaların köklerini anlama, gerektiğinde sorgulama ve imkân dahilinde yeni politikalar üretebilme yetisi kazandırmaktır. Bu amaçla öğrencilerin siyasi teori, tarih ve aynı zamanda politik ekonomi ve sosyal bilimlerde kullanılan bilimsel yöntemler hakkında bilince ve bilgiye sahip olmaları hedeflenmektedir. Son olarak Kabahatler Kanunundan esinlenerek aynı düzenlemenin disiplin hukuku için de “disiplin usul kanunu” olarak düzenlenmesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Buraya kadarki incelemelerden, belediyelerin genel anlamda idari ceza verme yetkisi bulunduğu, idari cezaların tümü için Kabahatler Kanunu’nun bir dönüm noktası olduğu, Kabahatler Kanunu ile yeni bir takım idari suç (kabahat) türü düzenlenmekle birlikte esas önemli değişikliğin tüm idari cezalar için geçerli bir usul sistemi getirdiği tespit edilmiştir. Kanunun kabahat saydığı, kanunen taşınması yasak olmayan (ruhsatlı) silahın umuma açık yerlerde gösterilerek taşınmasıdır. Ruhsatsız silahlar zaten bu kanun kapsamında olmayıp, TCK ve 6136 sayılı kanun kapsamındadır. Hatta, suçun unsurları, kanunilik ilkesine göre ele alınırsa kanunen yasak olan silahı göstererek taşımak bu suçu oluşturmaz. Burada yasa lafzına bağlı kalacak olursak, (ki kanunilik ilkesi bunu gerektirir) el ilanı dağıtanların ve afiş asanların bu madde kapsamında olmadığını söylemek gerekir. Bir görüşe göre, “bu durumda, belediyeler böyle bir günü tespit edip, ilan etmemişse, ev eşyasını sokağa bırakmak kabahatinden kişiyi sorumlu tutamayacağız demektir.”[34] Ancak biz aksini düşünmekteyiz. Çünkü, belediyenin gün belirlememesi, belediye yönünden görev suçu oluşturur.

Ceza, aylığı tahakkuk ettiren birimce personelin aylığından kesilmek suretiyle yerine getirilir. Aylıktan kesme tam lira üzerinden yapılır ve kuruşlar dikkate alınmaz. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ilk seçimi sırasında yaşanan ve “367 krizi” olarak bilinen hadisenin ardından yapılan tepki içerikli Anayasa değişikliğinde, Cumhurbaşkanını halkın temsilcileri olan milletvekillerinin değil, doğrudan halkın seçmesi usulü kabul edildi. Parlamenter demokrasiye, Anayasa ile kabul edilen sisteme, Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerine ters olan bu seçim usulünün, özellikle “sorumsuz Cumhurbaşkanı” kuralından dolayı isabetli olmadığını söylemek isteriz. Şimdi halkın seçeceği Cumhurbaşkanının “de facto” olarak “Devlet Başkanı” sıfatı ile Ülkeyi yöneteceği söylenmektedir ki, Anayasa ve kanunlar karşısında bu düşünce tartışmaya dahi açılıp savunulamaz. En azından Anayasa ve yönetim sistemi değişmedikçe, Türkiye Cumhuriyeti’nde parlamenter sistem geçerliliğini korumaya devam edecektir. Tehcir Kanunu (Sevk ve İskan Kanunu), 27 Mayıs 1915 tarihinde savaş halinde olan Osmanlı İmparatorluğu’na karşı gelenler hakkında askeri birlikler tarafından gerekli tedbirlerin alınması amacıyla kabul edilen bir kanundur. Asıl adı, “Savaş Zamanında Hükümet Uygulamalarına Karşı Gelenler Hakkında Asker Tarafından Uygulanacak Önlemlere Dair Geçici Kanun” olup, 1 Haziran 1915 günü Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girmiştir. Somut olayın koşullarını detaylı şekilde değerlendiren ve istisnai nitelik taşıyan bu kararın dikkatli değerlendirilmesi isabetli olacaktır. Maddesiyle; 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun “Yükseköğretime giriş ve yerleştirme” başlıklı maddesinin birinci fıkrasına eklenmesi teklif edilen (h) bendine göre, idari yargıda beş yıl süre ile görev yapmış hakim veya savcılar ile Cumhurbaşkanı tarafından …

  • Esasen istinaf dilekçesinde sebep belirtilmesi zorunlu olmayıp, Bölge adliye mahkemesi istinaf dilekçesinde sebep belirtilmemesi durumunda dahi HMK m.355 çerçevesinde (kamu düzenini ilgilendiren sebepler kapsamında) inceleme yapabilir.
  • Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri, yetkileri ve teşkilatı kanunla düzenlenir.
  • Fıkrasında suçun üstsoya, altsoya, eşe, kardeşe veya beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı veya kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle veya kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya silahla işlenmesi halinde 1.

Bu iktisadi sorun, “güvenli bina” zorunluluğunu ne yazık ki geri plana atmaktadır. Kasten insan öldürme ile neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçlarının her ikisi de 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı ikinci kısmında düzenlenmiş olup, hem TCK m.81’de ve hem de TCK m.87/4’de düzenlenen hükümlerin tatbiki için de failin fiilinin bir sonucu olarak mağdurun ölmüş olması gerekmektedir. Bu bakımdan; failin suça konu edilen fiili icra ederken hangi amaca yöneldiği ve kastının ne olduğuna ilişkin meseleler failin iç dünyasıyla bağlantılı olup, Mahkemelerin bu konuda yapacağı tespitler, failin fiil öncesi, anı ve sonrası gerçekleştirdiği hareketler ile zaman içerisinde Yargıtay kararlarıyla şekillenin çeşitli kriterlere, özetle failin hareketlerinin dış dünyadaki yansımalarına dayanmaktadır. Bu yazımızda; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Sanığa verilecek güvence belgesi” başlıklı 246\. Lüks casino atmosferine gir, büyük ödüller kazan. pin up giris\. Maddesinde düzenlenen ve CMK m.248/7 atfıyla şüpheli hakkında da uygulanabilen güvence belgesinin, yalnızca verildiği dosya bakımından mı, yoksa şüpheli veya sanığın soruşturulduğu veya yargılandığı tüm dosyalar bakımından mı tutuklanmayacağı konusunda güvence sağladığı sorusuna cevap aranacaktır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda; Kanunda gösterilen sürelerin geçmesiyle, birisi suç ile buna bağlı davanın takibini ve diğeri de cezanın infazını düşüren iki zamanaşımı türü öngörülmüş olup, bu iki müessese TCK m.66 ila m.72’de düzenlenmiştir. Bu yazımızda; suç/dava zamanaşımını kesen sebeplerden birisi olan sanığın mahkemece yapılan sorgusu bakımından, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Görevli olmayan hakim ve mahkemenin işlemleri” başlıklı m.7’nin etkisini inceleyeceğiz. Bu yazımızda; sanık müdafiinin duruşmada yer almadığı durumda, sanık hakkında mahkumiyet kararı ile birlikte tutuklama kararı verilmesinin hukuka uygun olup olmayacağı değerlendirilecektir. Yargı Paketi olarak da adlandırılan, Yargı Hizmetlerinin Etkinliğinin Artırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Taslağı ile ceza ve ceza yargılaması hukukuna ilişkin, mevzuatta yapılması öngörülen değişiklikler, kanun maddelerinin mevcut halleri ile karşılaştırma yapılarak açıklanacaktır. Yargı Paketi olarak da adlandırılan, Yargı Hizmetlerinin Etkinliğinin Artırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Taslağı ile idare ve idari yargılama hukukuna ilişkin, mevzuatta yapılması öngörülen değişiklikler, kanun maddelerinin mevcut halleri ile karşılaştırma yapılarak açıklanacaktır. Ayrılma akçesinin ödenmesine ilişkin kanunda bir düzenleme bulunmamakla birlikte, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 531’de “…davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değeri ödenir…” ifadesi yer almaktadır.

Finansal düzenleyiciler, dikkat edilmesi gereken pek çok sorunu olan geleneksel finansı düzenlemeye geri dönebilirler. Kripto alım satımındaki kötü amaçlı uygulamalardan zarar gören tüketiciler, tıpkı geleneksel ve çevrimiçi kumar, spor bahisleri ve benzerleri dahil olmak üzere tüm finansal olmayan tüketici faaliyetlerinde olduğu gibi eyalet dolandırıcılık ve tüketici koruma yasalarına başvurmaya devam edecektir. Federal düzeyde, FTC’nin kripto satımcıları ve onların etkinleştiricileri üzerindeki yargı yetkisi etkilenmeyecektir. Bu kurum, nerede olursa olsun dolandırıcılığı ve haksız veya aldatıcı uygulamaları cezalandırma gücüne sahiptir ve bu yetkiyi kripto işlemi yapan tüketicileri korumak amacıyla kullanmayacağına inanmak için hiçbir neden yoktur. Üçüncü ve son alternatif, hem riskin hem de düzenlemenin açık ve kontrollü bir şekilde ayrılmasıdır. Kripto işlemleri, geleneksel finansal sistemden mümkün olduğunca tamamen ayrıştırılmalıdır. Kripto alım satımı ayrıca finansal hizmetler düzenlemesinin dışında tutulmalı ve eyalet ve federal yasalar kapsamında tüketicileri korumak için etkili bir finansal olmayan düzenleyici rejim kurulmalıdır. İkincisi, Kongre, Çin’in yaptığı gibi kripto işlemlerini tamamen yasaklayabilir. ABD gibi her türden kumara izin verilen bir ülkede, kripto alım satımı ile diğer yasal kumar biçimlerini tamamen yasaklayarak birbirinden ayırmak için herhangi bir ilkeli gerekçe yok gibi görünüyor. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, ABD Anayasası’nın Ticaret başlıklı Maddesi/Şartı (U.S. Constitution’s Commerce Clause[1]) uyarınca mümkün gibi görünse de, Kongre’de bunu yapacak ciddi bir teklif yoktur.


Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *